Mimar Sinan, Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğduğu tahmin edilmektedir.
1511'de Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak istanbul'a geldiği
bir söylentiden ibarettir, bu konuda hiçbir bilgi yoktur. Mimar olarak
Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferine katıldı. 1521 yılında Kanuni Sultan
Süleyman’ın Belgrad Seferine Yeniçeri olarak katıldı. 1522’de Rodos
Seferine Atlı Sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç Meydan Muharebesi'nden
sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek Acemi Oğlanlar
Yayabaşılığına (Bölük Komutanlığına) terfi ettirildi.
« "Bu değersiz kul, Sultan Selim Han'ın
saltanat bahçesinin devşirmesi olup, Kayseri sancağından oğlan devşirilmesine
ilk defa o zaman başlanmıştı. Acemi oğlanlar arasından sağlam karakterlilere
uygulanan kurallara bağlı olarak kendi isteğimle dülgerliğe seçildim. Ustamın
eli altında, tıpkı bir pergel gibi ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi
gözledim. Sonunda yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek, görgümü artırmak için
diyarlar gezmeye istek duydum. Bir zaman padişah hizmetinde Arap ve Acem
ülkelerinde gezip tozdum. Her saray kubbesinin tepesinden ve her harabe
köşesinden bir şeyler kaparak bilgi, görgümü artırdım. İstanbula dönerek zamanın
ileri gelenlerinin hizmetinde çalıştım ve yeniçeri olarak kapıya çıktım " »
(Tezkiretü'l Bünyan ve Tezkiretü'l Ebniye)
1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferi sırasında Van
Gölü'nde karşı sahile gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet
kadırga yapıp donatarak büyük itibar kazandı. İran Seferinden dönüşte,
Yeniçeri Ocağında itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi. Bu
rütbeyle, 1537 Korfu, Pulya ve 1538 Moldavya seferlerine katıldı. 1538
yılında Hassa başmimarı oldu.
Mimar Sinan’ın, Mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar: Halep’te Husreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesidir.
Halep’teki Hüsreviye Külliyesinde, tek kubbeli cami tarzı ile, bu kubbenin köşelerine birer kubbe ilave edilerek yan mekanlı cami tarzı birleştirilmiş ve böylece Osmanlı mimarlarının İznik ve Bursa’daki eserlerine uyulmuştur. Külliyede ayrıca, avlu, medrese, hamam, imaret ve misafirhane gibi kısımlar bulunmaktadır.
Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesinde renkli taş kakmalar ve süslemeler görülür. Külliyede cami, türbe ve diğer unsurlar ahenkli bir tarzda yerleştirilmiştir.
Mimar Sinan’ın İstanbul’daki ilk eseri olan Haseki Külliyesi, devrindeki bütün mimari unsurları taşımaktadır. Cami, medrese, sübyan mektebi, imaret, darüşşifa ve çeşmeden oluşan külliyede cami, diğer kısımlardan tamamen ayrıdır.
Mimar Sinan’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklardır. Bunların ilki İstanbul'daki Şehzade Camii ve külliyesidir. Dört yarım kubbenin ortasında merkezi bir kubbe tarzında inşa edilen Şehzade Camii, daha sonra yapılan bütün camilere örnek teşkil etmiştir.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Kendi tabiriyle kalfalık döneminde, 1550-1557 yılları arasında yapılmıştır.
Mimar Sinan’ın en büyük eseri ise, seksen yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" diye takdim ettiği, Edirne’deki Selimiye Camiidir (1575).
Mimar Sinan, Mimarbaşı olduğu sürece birbirinden çok değişik konularla uğraştı. Zaman zaman eskileri restore etti. Bu konudaki en büyük çabalarını Ayasofya için harcadı. 1573’te Ayasofya’nın kubbesini onararak çevresine, takviyeli duvarlar yaptı ve eserin bu günlere sağlam olarak gelmesini sağladı. Eski eserlerle abidelerin yakınına yapılan ve onların görünümlerini bozan yapıların yıkılması da onun görevleri arasındaydı. Bu sebeplerle Zeyrek Camii ve Rumeli Hisarı civarına yapılan bazı ev ve dükkanların yıkımını sağladı.
İstanbul caddelerinin genişliği, evlerin yapımı ve lağımların bağlanmasıyla uğraştı. Sokakların darlığı sebebiyle ortaya çıkan yangın tehlikesine dikkat çekip bu hususta ferman yayınlattı. Günümüzde bile bir problem olan İstanbul’un kaldırımlarıyla bizzat ilgilenmesi çok ilgi çekicidir.
Mimar Sinan’ın, Mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar: Halep’te Husreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesidir.
Halep’teki Hüsreviye Külliyesinde, tek kubbeli cami tarzı ile, bu kubbenin köşelerine birer kubbe ilave edilerek yan mekanlı cami tarzı birleştirilmiş ve böylece Osmanlı mimarlarının İznik ve Bursa’daki eserlerine uyulmuştur. Külliyede ayrıca, avlu, medrese, hamam, imaret ve misafirhane gibi kısımlar bulunmaktadır.
Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesinde renkli taş kakmalar ve süslemeler görülür. Külliyede cami, türbe ve diğer unsurlar ahenkli bir tarzda yerleştirilmiştir.
Mimar Sinan’ın İstanbul’daki ilk eseri olan Haseki Külliyesi, devrindeki bütün mimari unsurları taşımaktadır. Cami, medrese, sübyan mektebi, imaret, darüşşifa ve çeşmeden oluşan külliyede cami, diğer kısımlardan tamamen ayrıdır.
Mimar Sinan’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklardır. Bunların ilki İstanbul'daki Şehzade Camii ve külliyesidir. Dört yarım kubbenin ortasında merkezi bir kubbe tarzında inşa edilen Şehzade Camii, daha sonra yapılan bütün camilere örnek teşkil etmiştir.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Kendi tabiriyle kalfalık döneminde, 1550-1557 yılları arasında yapılmıştır.
Mimar Sinan’ın en büyük eseri ise, seksen yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" diye takdim ettiği, Edirne’deki Selimiye Camiidir (1575).
Mimar Sinan, Mimarbaşı olduğu sürece birbirinden çok değişik konularla uğraştı. Zaman zaman eskileri restore etti. Bu konudaki en büyük çabalarını Ayasofya için harcadı. 1573’te Ayasofya’nın kubbesini onararak çevresine, takviyeli duvarlar yaptı ve eserin bu günlere sağlam olarak gelmesini sağladı. Eski eserlerle abidelerin yakınına yapılan ve onların görünümlerini bozan yapıların yıkılması da onun görevleri arasındaydı. Bu sebeplerle Zeyrek Camii ve Rumeli Hisarı civarına yapılan bazı ev ve dükkanların yıkımını sağladı.
İstanbul caddelerinin genişliği, evlerin yapımı ve lağımların bağlanmasıyla uğraştı. Sokakların darlığı sebebiyle ortaya çıkan yangın tehlikesine dikkat çekip bu hususta ferman yayınlattı. Günümüzde bile bir problem olan İstanbul’un kaldırımlarıyla bizzat ilgilenmesi çok ilgi çekicidir.
Hizmet eri Sinan
Başarılarıyla kırk yaşlarında “reis-i mimarân-ı dergâh-ı âli” rütbesini almış ve vefatına kadar mimarbaşı olarak vazife yapmıştır. Sinan, mimarlıkta orijinal eserler verebilecek derecede sanat bakışına ve teknik birikime sahip üst seviyede bir Osmanlı bürokratı idi ve Osmanlı’daki bütün inşaat işlerinin idaresi elindeydi. Sinan yaptığı işlerle bize güzel bir örnek olduğu gibi, insanlığa kazandırdığı eşsiz eserleriyle de hizmetin doruklarında yer almıştır.
Mütevazı Sinan
Mimar Sinan’ın, aralarında Selimiye ve Süleymaniye gibi dünyanın en muhteşem âbideleri kabul edilen birçok caminin de bulunduğu yüzlerce eserine, üç kıtaya yayılan Osmanlı topraklarının hemen her köşesinde rastlanır. Böyle bir şeref insanlık tarihinde kaç mimara nasip olur. Ancak o muhteşem mimar mütevâzılığını, dervişlik terbiyesi ile yetişmiş her Osmanlı sanatkârı gibi imza ve mühründe ortaya koymaktadır. Kişiliğini ön plâna çıkarmamak için adının başına mütevazı sıfatlar eklemiştir. İmzası istifli tarzda daha önce de aktardığımız gibi, “El-fakir Sinan sermi’mârân-ı hassa”, yazar. Mührünün ortasında “El fakîr-ül hakîr Sinan” (zavallı fakir Sinan), alt bölümünde “Pir ser-mimârân habâr müstement” (aciz mimar başının mührü) ve üst bölümünde “bende-i miskîn kemîne derdmend” (Çok fakir değersiz dertli) sözleri yer almaktadır.
Sinan’ın Şehzade Camii’nde, Süleymaniye’de, Selimiye’de ve diğer eserlerinde imzasına rastlanmamıştır. Tek istisna eski Topkapı-Silivri yolu üzerindeki Büyükçekmece Köprüsü’dür.
Sinan’ın bilinen tek mimar imzasının bulunduğu kitabesi üzerinde “Gafara-Allahu lehu ve lil mübâşirîn” (Allah onu ve burada çalışanları bağışlasın) yazmaktadır. Ayrıca Sinan eserlerinin inşaatında işçilerle birlikte çalışacak, taş taşıyacak, harç karacak kadar mütevâzı idi. Belki de eserlerinin her aşamasında birlikte çalıştığı insanlara, nasıl çalışmaları gerektiğini bizzat göstermek ve ortaya çıkmakta olan eserin beyninin içindeki projeye uygun olup olmadığını kontrol etmek istemiştir.
Sanatkâr Sinan
Elleriyle eserini yapana işçi; elleri ve beyni ile eserini yapana zanaatkâr; elleri, beyni ve gönlü ile eserlerini yapana ise sanatkâr denmektedir. Sinan bir sanatkâr idi, o Osmanlı medeniyetini her yönüyle eserlerine yansıtmıştır.
İbadet alanını tek kubbe altında toplayarak bununla Allah’ın birliğini ifade etmeye çalışmıştır.
Sinan’ın çıraklıktan ustalığa geçiş eserlerine bakıldığında, çıraklık eseri Şehzade Camii’ne, kalfalık eseri Süleymaniye’ye ve ustalık eseri Selimiye’ye kadar, hep bu tek kubbeyi büyütmeyi başardığını görmekteyiz. Eserlerinde kubbeleri büyütürken, ağırlığını ve basıncını iyi bir şekilde temele iletmiştir.
Sinan, Selimiye Camii’ni yaparak 6. yy’dan bu yana tek kubbe altındaki en büyük yapı olan Ayasofya’nın kubbesi büyüklüğünde bir kubbeyi Osmanlı’ya kazandırmıştır.
Sinan’ın çağdaşı olan Rönesans ustası Michelangelo (Mikelanj)’ın yaptığı San Pietro (Sen Piyer)’in çatlayan kubbesini, Romalı demirciler bir kasnakla kurtarmaya çalışırken, Sinan; eserlerinde en güzel örneklerini verdiği kubbelerin insanlık var oldukça dimdik ayakta kalabileceğini gösteriyordu.
Sinan’ın mekânları İslâm düşüncesini yansıtan subjektif mekânlar olduğu kadar, insana huzur veren faktörleri de içermektedir. Öyle ki, mekânların ferahlığıyla sağlamlığı insanda bir güven ve huzur duygusu oluşturmaktadır. Sinan eserlerini yaparken temsil ettiği misyonu unutmamıştır. Sinan gibi atalarımız, sahip oldukları duygu ve düşüncelerini eserlerine yansıtarak, takdire şayan bir medeniyetin oluşumuna katkıda bulunmuşlardır. Sinan’ın eserleri yalnız Osmanlı mimarisinin değil dünya mimarisinin de en önemli mirasları arasındadır.
Ehil Sinan
Sinan pratikten yetişmiş, aldığı eğitimle geometriye hâkim olmuştur. Geometriyi iyi kullanan bir mühendis olduğu eserlerine bakıldığında görülmektedir. Geometri bilgisini teorik araştırmalar için kullandığını gösteren bulgular yoktur. Mimarbaşı iken ekibi ile Osmanlı topraklarında önemli eserlere imza atmıştır. Ayrıca Sinan tasarımlarında insanı ön plânda tutmuştur. Eserlerindeki kapı, pencere ve revaklar, kullanıma uygun tasarlanmıştır.
Genç yaşta ehil bir inşaat ustası olduğundan, normalden daha büyük bir yaşta devşirme olarak Osmanlı ordusuna seçilmiştir. Askerî mühendis olarak göz doldurmuş, Osmanlı’da baş mimar makamına atanmış ve devletin inşaat işlerini idare etmiştir.
Sinan ve insan yetiştirme
Sinan sahip oluğu mimarlık ve mühendislik birikimini yeni nesillere aktarmak için, çok sayıda mimar yetiştirmiştir. Sinan ekolünün Lâle Devri’ne (1718) kadar devam ettiği bilinmektedir. İnsan yetiştirmenin kesintiye uğramasıyla, yahut tamamen son bulmasıyla 18. yüzyıldan itibaren büyük kamu yapılarının değil yapımı, tamiri için dahi yabancı mimarlara başvurulmuş ve ülkede mimarlık kültürü yok olmaya başlamıştır. Öyle ki, camilerin akustik açıdan tasarımını zorlaştıran kubbelerinin akustik performansını artıran boşluklu rezonatör teknolojisi, Osmanlı’nın son dönemlerinde unutulmuş ve hatta var olanlar ne yazık ki korunamamıştır. Sinan eğitime verdiği önemle, sadece yaşadığı döneme değil, ölümünden sonraki dönemlerde de ekolünü canlı tutabilmiştir.
Mimar Sinan, şöhretine ve servetine rağmen, geride bir şey bırakmamış, kazandıklarını kurmuş olduğu vakıflara bırakmıştır. O, Yüce Yaratıcı’nın gösterdiği yolda yürüyen bir insandı. Geleceği görmüşçesine, eserleriyle, “Dinin terakkiye mâni olduğu” safsatasını çürütmüştü. O, ilme talip olmuş, azimle çalışmış ve dünyanın takdir ettiği birçok esere imza atmıştır.
Eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. 1588’de İstanbul’da vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii'nin yanında kendi yaptığı sade türbeye gömüldü.
Başarılarıyla kırk yaşlarında “reis-i mimarân-ı dergâh-ı âli” rütbesini almış ve vefatına kadar mimarbaşı olarak vazife yapmıştır. Sinan, mimarlıkta orijinal eserler verebilecek derecede sanat bakışına ve teknik birikime sahip üst seviyede bir Osmanlı bürokratı idi ve Osmanlı’daki bütün inşaat işlerinin idaresi elindeydi. Sinan yaptığı işlerle bize güzel bir örnek olduğu gibi, insanlığa kazandırdığı eşsiz eserleriyle de hizmetin doruklarında yer almıştır.
Mütevazı Sinan
Mimar Sinan’ın, aralarında Selimiye ve Süleymaniye gibi dünyanın en muhteşem âbideleri kabul edilen birçok caminin de bulunduğu yüzlerce eserine, üç kıtaya yayılan Osmanlı topraklarının hemen her köşesinde rastlanır. Böyle bir şeref insanlık tarihinde kaç mimara nasip olur. Ancak o muhteşem mimar mütevâzılığını, dervişlik terbiyesi ile yetişmiş her Osmanlı sanatkârı gibi imza ve mühründe ortaya koymaktadır. Kişiliğini ön plâna çıkarmamak için adının başına mütevazı sıfatlar eklemiştir. İmzası istifli tarzda daha önce de aktardığımız gibi, “El-fakir Sinan sermi’mârân-ı hassa”, yazar. Mührünün ortasında “El fakîr-ül hakîr Sinan” (zavallı fakir Sinan), alt bölümünde “Pir ser-mimârân habâr müstement” (aciz mimar başının mührü) ve üst bölümünde “bende-i miskîn kemîne derdmend” (Çok fakir değersiz dertli) sözleri yer almaktadır.
Sinan’ın Şehzade Camii’nde, Süleymaniye’de, Selimiye’de ve diğer eserlerinde imzasına rastlanmamıştır. Tek istisna eski Topkapı-Silivri yolu üzerindeki Büyükçekmece Köprüsü’dür.
Sinan’ın bilinen tek mimar imzasının bulunduğu kitabesi üzerinde “Gafara-Allahu lehu ve lil mübâşirîn” (Allah onu ve burada çalışanları bağışlasın) yazmaktadır. Ayrıca Sinan eserlerinin inşaatında işçilerle birlikte çalışacak, taş taşıyacak, harç karacak kadar mütevâzı idi. Belki de eserlerinin her aşamasında birlikte çalıştığı insanlara, nasıl çalışmaları gerektiğini bizzat göstermek ve ortaya çıkmakta olan eserin beyninin içindeki projeye uygun olup olmadığını kontrol etmek istemiştir.
Sanatkâr Sinan
Elleriyle eserini yapana işçi; elleri ve beyni ile eserini yapana zanaatkâr; elleri, beyni ve gönlü ile eserlerini yapana ise sanatkâr denmektedir. Sinan bir sanatkâr idi, o Osmanlı medeniyetini her yönüyle eserlerine yansıtmıştır.
İbadet alanını tek kubbe altında toplayarak bununla Allah’ın birliğini ifade etmeye çalışmıştır.
Sinan’ın çıraklıktan ustalığa geçiş eserlerine bakıldığında, çıraklık eseri Şehzade Camii’ne, kalfalık eseri Süleymaniye’ye ve ustalık eseri Selimiye’ye kadar, hep bu tek kubbeyi büyütmeyi başardığını görmekteyiz. Eserlerinde kubbeleri büyütürken, ağırlığını ve basıncını iyi bir şekilde temele iletmiştir.
Sinan, Selimiye Camii’ni yaparak 6. yy’dan bu yana tek kubbe altındaki en büyük yapı olan Ayasofya’nın kubbesi büyüklüğünde bir kubbeyi Osmanlı’ya kazandırmıştır.
Sinan’ın çağdaşı olan Rönesans ustası Michelangelo (Mikelanj)’ın yaptığı San Pietro (Sen Piyer)’in çatlayan kubbesini, Romalı demirciler bir kasnakla kurtarmaya çalışırken, Sinan; eserlerinde en güzel örneklerini verdiği kubbelerin insanlık var oldukça dimdik ayakta kalabileceğini gösteriyordu.
Sinan’ın mekânları İslâm düşüncesini yansıtan subjektif mekânlar olduğu kadar, insana huzur veren faktörleri de içermektedir. Öyle ki, mekânların ferahlığıyla sağlamlığı insanda bir güven ve huzur duygusu oluşturmaktadır. Sinan eserlerini yaparken temsil ettiği misyonu unutmamıştır. Sinan gibi atalarımız, sahip oldukları duygu ve düşüncelerini eserlerine yansıtarak, takdire şayan bir medeniyetin oluşumuna katkıda bulunmuşlardır. Sinan’ın eserleri yalnız Osmanlı mimarisinin değil dünya mimarisinin de en önemli mirasları arasındadır.
Ehil Sinan
Sinan pratikten yetişmiş, aldığı eğitimle geometriye hâkim olmuştur. Geometriyi iyi kullanan bir mühendis olduğu eserlerine bakıldığında görülmektedir. Geometri bilgisini teorik araştırmalar için kullandığını gösteren bulgular yoktur. Mimarbaşı iken ekibi ile Osmanlı topraklarında önemli eserlere imza atmıştır. Ayrıca Sinan tasarımlarında insanı ön plânda tutmuştur. Eserlerindeki kapı, pencere ve revaklar, kullanıma uygun tasarlanmıştır.
Genç yaşta ehil bir inşaat ustası olduğundan, normalden daha büyük bir yaşta devşirme olarak Osmanlı ordusuna seçilmiştir. Askerî mühendis olarak göz doldurmuş, Osmanlı’da baş mimar makamına atanmış ve devletin inşaat işlerini idare etmiştir.
Sinan ve insan yetiştirme
Sinan sahip oluğu mimarlık ve mühendislik birikimini yeni nesillere aktarmak için, çok sayıda mimar yetiştirmiştir. Sinan ekolünün Lâle Devri’ne (1718) kadar devam ettiği bilinmektedir. İnsan yetiştirmenin kesintiye uğramasıyla, yahut tamamen son bulmasıyla 18. yüzyıldan itibaren büyük kamu yapılarının değil yapımı, tamiri için dahi yabancı mimarlara başvurulmuş ve ülkede mimarlık kültürü yok olmaya başlamıştır. Öyle ki, camilerin akustik açıdan tasarımını zorlaştıran kubbelerinin akustik performansını artıran boşluklu rezonatör teknolojisi, Osmanlı’nın son dönemlerinde unutulmuş ve hatta var olanlar ne yazık ki korunamamıştır. Sinan eğitime verdiği önemle, sadece yaşadığı döneme değil, ölümünden sonraki dönemlerde de ekolünü canlı tutabilmiştir.
Mimar Sinan, şöhretine ve servetine rağmen, geride bir şey bırakmamış, kazandıklarını kurmuş olduğu vakıflara bırakmıştır. O, Yüce Yaratıcı’nın gösterdiği yolda yürüyen bir insandı. Geleceği görmüşçesine, eserleriyle, “Dinin terakkiye mâni olduğu” safsatasını çürütmüştü. O, ilme talip olmuş, azimle çalışmış ve dünyanın takdir ettiği birçok esere imza atmıştır.
Eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. 1588’de İstanbul’da vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii'nin yanında kendi yaptığı sade türbeye gömüldü.
Yeniçerilik dönemi
Abdulmennan oğlu Sinan , Mimar olarak Yavuz Sultan Selim'in
Mısır seferine katıldı. 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferine
Yeniçeri olarak katıldı. 1522’de Rodos Seferine Atlı Sekban olarak katılıp,
1526 Mohaç Meydan Muharebesi'nden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle
takdir edilerek Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) terfi ettirildi.
Sonraları Zemberekçibaşı ve Başteknisyen oldu.
1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferi sırasında
Van Gölü'nde karşı sahile gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet kadırga
yapıp donatarak büyük itibar kazandı. İran Seferinden dönüşte, Yeniçeri Ocağı'nda
itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi. Bu rütbeyle, 1537 Korfu, Pulya
ve 1538 Moldavya seferlerine katıldı. 1538 yılındaki Karaboğdan Seferinde
ordunun Prut Nehri'ni geçmesi için köprü gerekmiş bataklık alanda günlerce
uğraşılmasına karşın köprü kurulamamış görev Kanuni'nin veziri Damat Çelebi
Lütfi Paşa'nın emriyle Abdulmennan oğlu Sinan'a verilmiştir.
« Hemen
adı geçen suyun üstüne güzel bir köprünün yapımına başladım. 10 günde yüksek
bir köprü yaptım. İslam ordusu ile bütün canlıların şahı , sevinçle geçtiler. »
(Tezkiretü'l Bünyan ve Tezkiretü'l Ebniye)
Köprünün yapımından sonra Abdulmennan oğlu Sinan 17 yıllık
yeniçerilik hayatından sonra 49 yaşında Başmimarlık görevine atanır.
(Tezkiretü'l Bünyan ve Tezkiretü'l Ebniye)
Başmimarlık dönemi
1538 yılında Hassa başmimarı olan Sinan , baş mimarlık
görevini I. Süleyman,II. Selim ve III. Murat zamanında 49 yıl süre ile
yapmıştır.
Mimar Sinan’ın, Mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç
eser dikkat çekicidir. Bunlar: Halep’te Husreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban
Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki
Külliyesidir. Halep’teki Hüsreviye Külliyesinde, tek kubbeli cami tarzı ile, bu
kubbenin köşelerine birer kubbe ilave edilerek yan mekânlı cami tarzı
birleştirilmiş ve böylece Osmanlı mimarlarının İznik ve Bursa’daki eserlerine
uyulmuştur. Külliyede ayrıca, avlu, medrese, hamam, imaret ve misafirhane gibi
kısımlar bulunmaktadır. Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesinde renkli taş
kakmalar ve süslemeler görülür. Külliyede cami, türbe ve diğer unsurlar ahenkli
bir tarzda yerleştirilmiştir. Mimar Sinan’ın İstanbul’daki ilk eseri olan
Haseki Külliyesi, devrindeki bütün mimari unsurları taşımaktadır. Cami,
medrese, sübyan mektebi, imaret, darüşşifa ve çeşmeden oluşan külliyede cami,
diğer kısımlardan tamamen ayrıdır.
Mimar Sinan’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük
eser, onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklardır. Bunların ilki
İstanbul'daki Şehzade Camii ve külliyesidir. Dört yarım kubbenin ortasında
merkezi bir kubbe tarzında inşa edilen Şehzade Camii, daha sonra yapılan bütün
camilere örnek teşkil etmiştir.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem
eseridir. Kendi tabiriyle kalfalık döneminde, 1550-1557 yılları arasında
yapılmıştır.
Mimar Sinan’ın en büyük eseri ise, 86 yaşında yaptığı ve
"ustalık eserim" diye takdim ettiği, Edirne’deki Selimiye Camiidir
(1575).
Mimar Sinan, Mimarbaşı olduğu sürece birbirinden çok değişik
konularla uğraştı. Zaman zaman eskileri restore etti. Bu konudaki en büyük
çabalarını Ayasofya için harcadı. 1573’te Ayasofya’nın kubbesini onararak
çevresine, takviyeli duvarlar yaptı ve eserin bu günlere sağlam olarak
gelmesini sağladı. Eski eserlerle abidelerin yakınına yapılan ve onların
görünümlerini bozan yapıların yıkılması da onun görevleri arasındaydı. Bu
sebeplerle Zeyrek Camii ve Rumeli Hisarı civarına yapılan bazı ev ve
dükkânların yıkımını sağladı.
İstanbul caddelerinin genişliği, evlerin yapımı ve
lağımların bağlanmasıyla uğraştı. Sokakların darlığı sebebiyle ortaya çıkan
yangın tehlikesine dikkat çekip bu hususta ferman yayınlattı. Günümüzde bile
bir problem olan İstanbul’un kaldırımlarıyla bizzat ilgilenmesi çok ilgi
çekicidir.
Büyükçekmece Köprüsü üzerinde kazılı olan mührü, onun aynı
zamanda mütevazı kişiliğini de yansıtmaktadır. Mühür şöyledir:
« El-fakiru l-Hakir Ser Mimaranı Hassa "
(Değersiz ve muhtac kul, Saray özel mimarlarının başkanı) »
Eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. 1588'de İstanbul'da
vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii'nin yanında kendi yaptığı sade
türbeye defnedilmiştir.
Mimar Sinan Türbesi, İstanbul Müftülüğü'nün sütunlu
kapısından çıkınca hemen solda, iki caddenin kesiştiği noktada Fetva Yokuşu
başında sağda, Süleymaniye Camii'nin Haliç duvarının önünde, beyaz taşlı sade
bir türbedir.
Mezarı 1935 yılında Türk Tarihini Araştırma Kurumu üyeleri
tarafından kazılmış ve kafatası incelenmek üzere alınmış ancak sonraki
restorasyon kazısında kafatasının yerinde olmadığı görülmüştür.
1976'da Uluslararası Astronomi Birliği'nin aldığı kararla
Merkür'deki bir krater Sinan Krateri olarak isimlendirilmiştir.
Eserleri
Mimar Sinan 81 camii, 51 mescit, 55 medrese, 26 darül-kurra,
17 türbe, 17 imarethane, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20
kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser yapmıştır.
Ayrıca, Edirne ilindeki Selimiye Camisi Dünya Kültür Mirası listesindedir. Büyükçekmece Köprüsü üzerinde kazılı olan mührü şöyledir:
Elfakiru Hakir
Ser Mimaranı Hassa
(Değersiz ve muhtac kul, Saray özel mimarlarının
başkanı)...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder